PETER: Dünya’da öğretmenlerin olması bence bizim
şanssızlığımız. Ama onlardan kurtuluş olmadığına göre, yapabileceğimiz en iyi
şey, eskisi yerine bir yenisinin gelmesini umut etmek. Yeni öğretmenler
kuralları bilmezler, böylece tecrübeli öğretmenlerin sizi yakalayabileceği
şeylerden kolaylıkla sıyrılabilirsiniz. En azından benim teorim buydu. İşte bu
yüzden beşinci sınıfa başlamak için sabırsızlanıyordum. Ne de olsa adı Bay
Terupt olan, olan çaylak bir öğretmene sahip olacaktım.
LUKE:
Okulu seviyorum ve oldukça başarılıyım. Tüm pekiyileri ben alıyorum. İşte bu
yüzden Bay Terupt ilk matematik projemizi açıkladığında heyecanlandım. Dolar
sozcükleri adlı oyun çılgıncaydı. Daha önce verilen calışma sorularına
kesinlikle benzemiyordu. Hatta yakınından bile geçmiyordu! Yapmanız gereken, a
harfinin bir sent, b harfinin iki, c harfinin ise üç sent olduğunu
varsaymaktaydı ve bu böyle uzayıp gidiyordu. Böylece z harfi yirmi altı sent
değerinde olacaktı. Asıl işimiz ise harf değerlerini topladığımızda bir dolar
eden sözcükleri bulabilmekti.
JEFFREY:
Ona neden inandığımı tam olarak bilmiyorum, ama ilk kez sırrımı birine
anlattım.
“Kardeşimin
adı Micheal’dı. Futbol kartları onundu. Benden daha büyüktü. Down sendromu
vardı ne aynı zamanda lösemiydi. Gerçekten de çok hastaydı ve annemler beni,
onu kurtarabilmek için dünyaya getirmişti.”
Son cümleden
sonra Jessica’nın bana baktığını hissedebiliyordum ama ben ekrana bakmaya devam
ettim.
“Micheal’a
benim kök hücrelerimi verdiler. Bunlar, bedeninde herhangi bir seye
dönüşebilecek özel hücreler. Micheal’ın ihtiyacı olan şeye dönüşmesini
umuyorlardı. Kısa bir süre işe yaradı ama sonra yine hastalandı. Sürekli
hastaneye gidip geliyordu, işte böylelikle ben de özel ihtiyaçları olan
çocuklar hakkında bilgi edindim.”
Durdum.
Bilgisayardan hiç ses çıkmıyordu. Jessica klavyenin tuşlarına basmayı kesmişti.
Beni dinliyordu.
“Ve dördüncü
sınıftan önceki yaz, Micheal’a kemik iliğimi verdim. Bu onun son şansıydı.
Diğer herşey başarısız olmuştu.”
Yine durdum.
Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Geri kalanını anlatmak oldukça güç olacaktı.
“Ne oldu?”
diye sordu Jessica.
“İşe yaradı,
ama yeterince hızlı değildi. Bedeni kanserle savaşamadan, Micheal yine
hastalandı... Onu kurtaramadım.”
Ekran
koruyucu belirmiş aşağı yukarı hareket ediyordu. Gözlerimi ona diktim. Ve sonra
Jessica bana kimsenin söylemediği bir şey söyledi.
“Bu senin
hatan değil Jeffrey”
Ayağa kalkım
tuvalete gittim. Gitmek zorundaydım.
ANNA: Daha önce beni koruyan bir öğretmenim olmamıştı.
Herkes benimle uğraşırdı, dalga geçerdi; ama öğretmenlerim daha önce hiçbir şey
yapmamıştı. Bu belki benim de birşey yapmamış olmamdan kaynaklanıyordu.
Ağlamamış ya da üzülmemiş, sadece sessizce oturmuştum. Sanırım dışarıdan
bakıldığında beni rahatsız etmiyormuş gibi görünüyordu, ama kimse o kadar
ruhsuz değildi. Oysa Bay Terupt bir şey yaptı. Onu bu yüzden seviyorum. Yine de
yaptıği bu şeyden çok da mutlu değildi, diye düşündüm. Bizden birbirimizi
korumamızı istedi. Bunu yapıp yapamayacağımı bilmiyorum. Ama Jessica ve Danille
yanımdayken deneyeceğimi biliyorum. Bay Terupt bu konuda haklıydı.
JEFFREY: “Bu
senin hatan değil” Jessica bana böyle söylemişti ve cümle kafamın içinde dönüp
duruyordu. Bunu bana sadece bir kişi daha söylemişti ve o da Michael’ dı.
Ölmeden önceydi. Bunu inanmakta zorlansam da söyledikleri hala kendimi biraz
daha iyi hissetmemi sağlıyor.
JEFFREY: Asla
bir öğretmenimle oyun oynayabileceğimi düşünmezdim, ama oldu iste. Buy Terupt,
Luke ve Peter’ la birlikte zeka oyunu oynadık ve bazı konularda Luke’ dan daha
zeki olduğumu öğrendim. Ama bu onu kötü bir çocuk yapmıyor, sadece bir ahmak diyelim. Her ne
kadar çok zeki olsa da Luke asla bununla böbürlenmez, bu huyunu çok seviyorum
DANILLE:
Neden Jessica’nın planına uydum ki? Ona hayır diyebilirdim. Ona hayır
demeliydim. Bu, eğlenceli olmalıydı. Hepimiz karın içinde itişip duruyorduk.
Peter içimizden birini karın içine gömebilirdi her zaman böyle şeylerle
uğraşır. Bu eğlenceli bir şey olmalıydı. Nasıl bu kadar kötü bir şeye
dönüşebildi ki?
ALEXIA:
Peter’i dinledikten sonra mikrofonu yeniden aldım ne demek istediğini
anlıyordum. Yani öğretmenle ilgili daha önce anlamadığım şeyleri fark etmek
falan gibi. Bu benim için de geçerliydi.
“Öğretmen
beni koridora çıkardı ve ondan nefret etmeme neden olacak bazı şeyler falan
söyledi. Ondan gerçekten nefret ettim. Oysa tek yaptığı gerçekleri söylemekti.
Onu dinlemek istemedim. Ondan ve gerçeklerden nefret ettim.”
Konuşmayı
bıraktım ama mikrofonu hala birine vermemiştim. Düşünüyordum.
“ umarım
öğretmen uyanır ve onu dinlediğimi görebilir.” diye ekledim. “o bana yardım
etti ve bunu bilmesini isterim.”
Mikrofonu
yeniden masaya bıraktım.
JESSICA:
İçeri, üzerinde limon küfü yeşilinde doktor önlüğü ve başında ameliyat
kepiyle bir doktor girdi. Şu başımıza geçirdiğimiz duş boneleri gibi bir şey.
Kapıdan girdiği an onu gördüm. Acaba bizim için mi geliyordu? Çok erkendi!
Yoksa değil miydi? Bay Terupt’un ameliyatında bir şeyler ters mi
gitmişti?kaskatı kesildim. Ve Jeffrey’i fark ettim. Hızlı hızlı soluk alıp veriyordu.
Bu yer ve doktoru görmek onda birçok kötü anıyı tetiklemiş olmalıydı.kolumu ona
doladım ve kulağına, “Herşey yolunda. Sadece soluk al.” diye fısıldadım.
Annemde onu rahatlatmama yardımcı oldu. Jeffrey’ in diğer yanına oturdu ve ona
sarıldı.annem onun öyküsünü biliyordu, ona anlatmıştım. Ama diğerleri ona
gözlerini dikip neden bu hale geldiğini merak ettiler.
LUKE: Altıncı sınıf diye düşündüğümü hatırlıyorum. Biz
altıncı sınıf olacağız ve Bay Terupt bizim öğretmenimiz. Bizim öğretmenimiz.
Bayan Williams’ın kullandığı sözcüğü düşündüm BÜYÜLÜ. Bazı sınıf arkadaşlarımla
oturan Bay Terupt’a baktım ve o haklı, diye düşündüm,büyü var
O benim
öğretmenim. Dolar sözcüğü adamı.
TERUPT ( DOLAR SÖZCÜĞÜ)